Depresyon modelleri nelerdir?

Psikodinamik yaklaşımda depresyonun neden ve patogenezinin temel kavramları, Freud’un çocukluk çağı cinsiyeti ve diğer paralel psikanalitik düşünceler (içgüdü teorisinden ben ve ben psikolojisine) hakkında kişilik teorileri ve intrapsişik çatışma düşüncesinden köken almaktadır. Freud’un psikoseksüel gelişim üzerine modellenen gerileme modelinin depresyonu, çözülmemiş bir sözlü dönemeç çatışması, yetersiz oral tatmin veya aşırı ağız ihtiyacına yönelik bilinçdışı arzuyu ve arzulanan ama belirsiz ancak cinsel sapkınlığı yutarak tahrip etmek için bir arzusu bulunduğunu belirtmektedir. Bilinçli düşünceler, yiyebilecekleri insan ya da insan parçacıkları fantazilerle doludur (Özakkaş, 2008, 22).

Depresyon modelleri nelerdir?

Psikodinamik yaklaşımda depresyonun neden ve patogenezinin temel kavramları, Freud’un çocukluk çağı cinsiyeti ve diğer paralel psikanalitik düşünceler (içgüdü teorisinden ben ve ben psikolojisine) hakkında kişilik teorileri ve intrapsişik çatışma düşüncesinden köken almaktadır. Freud’un psikoseksüel gelişim üzerine modellenen gerileme modelinin depresyonu, çözülmemiş bir sözlü dönemeç çatışması, yetersiz oral tatmin veya aşırı ağız ihtiyacına yönelik bilinçdışı arzuyu ve arzulanan ama belirsiz ancak cinsel sapkınlığı yutarak tahrip etmek için bir arzusu bulunduğunu belirtmektedir. Bilinçli düşünceler, yiyebilecekleri insan ya da insan parçacıkları fantazilerle doludur (Özakkaş, 2008, 22).

Psikoanalitik bakış açısıyla, depresyon araştırmaları, 1911 yılında Abraham’ın şiddetli hüzünlü ve manik depresif bozukluğunun ilk kez altı örneğini yayınlayarak akla getirmiştir. 1924’te Abraham depresyon teorisini, bir çocuk ve annesi arasındaki sevginin hayal kırıklığını da içine alacak şekilde genişletmiştir. Freud ve Abraham tarafından geliştirilen klasik psikanalitik teoriye göre, depresyon gerçekte bir sevgi veya fantazi nesnesinin kaybolmasıdır ve buna göre kişinin kendisinde benlik saygısının kaybolması, boşluk, terk etme ve yoksullaşma hissi bulunmaktadır. Bu görüşe göre, depresyon, kayıp nesnelere karşı düşmanca duygular karşı saldırganlıktır. Kabullenme ile kişi kayıp nesne ile özdeşleşir. Bu, kayıp travmasına ve zihinsel sonuçlarına karşı bir savunmadır (Alper, 2003, 35).

Depresyonda geç oral, prematüre anal turnover olduğu belirtilmektedir. Depresif insanlarda gerileme, oral ve anal dönüşüme kadar değişen bir gerileme var.

Bu insanlar, nesneye karşı sevgiden nefret gibi karışıklık dönemlerinde sıkışmışlardır.

Ayrıca, Freud’a göre sorun, depresyondaki insanların ilk çocukluk döneminde, özellikle de parietal kompleksinin çözümünden önce önemli narsisistik yaralanmalar yaşadıkları ve benzer yaraların hayatın ilerleyen dönemlerinde ortaya çıkması nedeniyle ortaya çıkmaktadır.

Hayal kırıklıkları nedeniyle, yaşamları boyunca, diğer insanlara karşı, dıştan gelen narsisistik destek ararlar.

a)Bilişsel ve Davranışsal Modellere Göre Depresyon Nedir?

Bilişsel Davranış Terapisi bilişsel modaya dayanır ve olayları algılama şeklinin duygusal reaksiyonları etkiliyor olması, bilişsel terapinin ana çıkış noktası olup, bunu basitçe ifade etmektedir. Yani her şeyleri başkalarının oldukları gibi görmemekte, onları kendinin gibi görmektedir.

Örneğin, “makale tam anlamıyla okuduğumuz şeyin bir değerlendirmesi ve yorumudur. Bu satırları okuyan birinin “Güzel, tam da aradığım şey” olduğunu düşünün. Bu kişi mutlu, hevesli hissedecektir. Başka bir kimse “iyi görünen şeyi okuyor” diye düşünürse kötümser ve isteksiz hissedecektir, ancak “yapamam, çalışmıyor”. şeklinde belirtecektir. Ayrıca bu satırları okuyan herkes, kendi yorumlarını değerlendirip yorumluyor ve ortaya çıkan duygu ve davranış etkileniyor. Yani, bir kişinin duygusal yanıt durumu doğrudan değil durumun düşüncelerinden etkilenir” (örneğin burada okumak).

İnsanlar stres altında olduklarında, açık ve seçik bir şekilde düşünememekte ve düşünceleri bozulmaya başlamaktadır. Bilişsel Davranış Terapisi, insanların üzücü düşüncelerini keşfetmelerine ve ne kadar gerçekçiliğe sahip olduklarını keşfetmelerine yardımcı olmaktadır. Daha sonra uygunsuz düşünceleri değiştirmeyi öğrendiğinde ve kendisinin olduğu gerçeği düşünmeye başladığında daha iyi hissedecektir. Sorun çözme ve davranış değişikliği en çok tartışılan konulardır (Köknel, 2005, 142).

b) Analitik Modellere Göre Depresyon Nedir?

Carl Gustav Jung (1875-1961) analitik psikoterapiyi ruh, yaşam ve entelektüel bileşimi olarak tanımlamıştır. Jung’a göre; zihinde bulunan bilinçli olma ve bilinçsiz olma kısımlarından bilinçsizlik temizlenmiş ve bilinçli olması gereken bir şey olarak birlikte çalışmaya başlamıştır. Jung, olaylara bakış biçiminin bir insanın ne olduğunu gösterdiğini düşünmektedir. Jung’cu Analitik Psikoterapi planına göre, anlayışımız iki kaynaktan gelmektedir (Batur, 1998, 61).

Toplumsal gerçeklik insanların bizim hakkında söylediği şeylerle yüzleşmektir

Gözlemler başkalarından dışlanmaktır

Bu yaklaşıma göre, kendimizin durumu normal değilse normal olarak değerlendirmeden kendimizle aynı yönde kendimizi değerlendirebiliriz. Buna ek olarak, her birey doğrudan bilinemeyen kişisel bir bilinçdışına sahiptir. Bu, rüya görme ve analiz gibi dolaylı yöntemlerle kaldırılabilir. Jung, kişiliğin kendisini tedavi etme kapasitesine sahip olduğunu, tecrübelerle zenginleştiğini ve geliştiğini, bilinçliliğin yaratıcı ve telafi edici rolünü ve kişilik gelişimini savunuyor. Analitik ilişkide, birey kendi kişisel ve içsel dünyasına odaklanarak kendi iç dünyasını ve dış dünyasını daha iyi bilmektedir. Terapist, hastanın bireysel yapısını değil aynı zamanda şimdiki ve geçmişteki zihinsel, duygusal ve manevi inançlarını da değerlendirmelidir (Karancı ve Güleç, 2003, 6).

Terapide iki bireyin karşı karşıya etkileşmesi yani aktarılması ve diğer aktarmanın önemli olduğuna ilk söz eden psikanalistlerden biri Jung’dur. Semptomları ve davranışları patolojik olarak değerlendirmek yerine, Jung semptomlarının arkasındaki gizli anlamları araştırmıştır. Bu semptomlar kendini iyileştirme potansiyelinin anahtarıdır. Analitik psikoterapi, empati, güven, açıklık ve hasta ile terapist arasındaki etkileşime dayanmaktadır. İki kişinin etkileşimi ve bu ilişkinin kalitesi iyileştirme potansiyelini oluşturur (Köknel, 2005, 143).

c)Biyolojik Modellere Göre Depresyon Nedir?

Biyolojik yaklaşım, normaldışı davranışların ve bireyin yaşamış olduğu problem­lerin büyük oranda sinir sistemi veya salgı bezlerinde ortaya çıkan ve genellikle kalıtımsal faktörlerden kaynaklanan yanlış işleyişin bir ürünü olduğunu varsayar. Günümüzde şizofreni, depresyon ve kaygı bozuklukları gibi birçok zihinsel bo­zukluklara kalıtımsal ve biyolojik faktörlerin yol açtığını destekleyen kanıtlar art­maktadır. Ancak günümüzde çok az kuramcı sadece biyolojik faktörlerin zihinsel bozuklukları açıklamak için yeterli olduğuna inanmaktadır. Örneğin, depresyon beyindeki serotonin, şizofreni ise dopamin dengesinin bozulmasının sonucu orta­ya çıkabilir. Davranış bozukluklarının nedenine ilişkin bu varsayımlar tedaviye yö­nelik de ağırlıklı olarak sinir sistemi ve salgı bezlerindeki yanlış işletişi düzeltecek ilaç tedavisi önerilmektedir (Bezirci, 1997, 7).

d)Pozitif Modellere Göre Depresyon Nedir?

Pozitif Psikoterapi (PPT), Pesesschkian (1970) tarafından kuramsallaştırılmış bir yaklaşımdır. Terapinin umut, denge ve konsültasyon olmak üzere üç önemli ilkesi vardır. Pozitif Psikoterapi, gözlem, envanter, durumsal cesaretlendirme, sözelleştirme ve amaçların genişletilmesi olmak üzere beş aşamada danışanlara ve hastalara yardımcı olmaktadır. PPT, bireylerde ruhsal bozuklukların oluşmasını, bireylerin birincil ve ikincil yeteneklerini ya çok fazla ya da çok kullanılmasına bağlar. PPT düzleminde depresyon tedavisine yönelik çalışmalar da yapılmıştır. Depresyon tedavisinde kültürlerarası yaklaşım çerçevesinde, çatışma ve kaynak temelinde literatürde çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Terapi sürecinde olumlu çatışma, içerik ve beş aşamalı yaklaşımı kullanmıştır. Bu yaklaşımla binlerce depresyon hastasının tedavisini gerçekleştirdiğini belirtmiştir (Koçak, Gökler, 2008, 91).

Pozitif ruh hali ile ilgili literatürde bu modelde başka bir duygudurum durumu olan kapsamlı bir tanımlama bulunmamaktadır. Pozitif duygudurum genellikle bir kişinin çevre ile olan memnuniyet düzeyini yansıtan bir boyuttur. Yüksek pozitif duygudurum; yüksek enerji düzeyi, zihinsel uyanıklık, ilgi, sevinç ve şefkat, düşük pozitif ruh hali uyuşukluk / uyuşukluk ve yorgunluk ile karakterizedir. Yalnızlık ile hüzün durumu arasında ve pozitif duygudurum faktörünün azalmasında güçlü bir korelasyon bulundu. Kişilik karakteristiği olarak pozitif duygudurum, olumlu duygusal ve kişiler arası ilişkiler etkililik, kendine güven ve esenlik duyguları ile karakterizedir. Aynı zamanda, olumlu hava, kişisel farklılıkları ve kişisel farklılıkları da içeren bir boyuttur. İnsanlar karakteristik pozitif ruh hal düzeylerinde büyük farklılıklar gösterir ve aynı kişide pozitif ruh durumunun seviyesi, en geniş anlamda bile gün geçtikçe değişebilir. Bu noktada, olumlu duygusal deneyimlerin varlığı ve yokluğu önemlidir (Yalom, 2001, 2).

e)Varoluşçu Modellere Göre Depresyon Nedir?

Varoluşçu yaklaşım, insanı nesne olarak ele alan ve benzersiz oluşumu ve özgünlüğü ihmal eden yaklaşımlara tepki olarak ortaya çıkmıştır. Varoluşçuluk, insanın hayatta olduğu zaman var olabileceği ve değişebileceği ilkesine dayanır. Varoluşçu düşünce akımı, varoluş felsefesini insan doğası üzerinde fenomenolojik muayene yöntemiyle birleştirerek, insan sorunlarını incelemek için Avrupa’da ortaya çıkmış bir yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre, insanlar her şeyden önce tanımlanması gereken nesneler değildir. Endişe verici bir hastalık değil, yaşamın sorumluluklarından kaçmanın bir ifadesidir. İnsan hayatının belirleyicileri, insanlık tarihi ve iç yargı tarafından sınırlandırılamaz. Varoluşçu yaklaşımda, bireyin sorunlarının çözümü, insan geçmişinin biyolojik yapısını değil, özgürce hayat yolunu seçmek, ancak sorumluluk almaktır (Corey, 1991, 21; Bezirci, 1997, 8).

Yas ve melankoli arasındaki ilişki, benzerlikler ve farklılıklar ilk olarak Abraham ile 1912’de ele alındı. Daha sonra Freud “Yas ve Melankoli” adlı kitabı ele aldı. Yasta gerçek nesne kaybolduğunda, depresyon gerçekten kaybolur veya kaybolur, ancak kişinin sevgi nesnesinde bir kayıp vardır. Hastanın bedeni maruz kalan depresyon eksik nesne ile tanımlanır. Aynı zamanda, bu kişi için bir istikrarsızlık hissi vardır. Freud, kararsız organların farkında olmadan nihai sonuca vardığını belirtmiştir. Depresif bir hastada bu konuda odaklanan öfke, tiksinti ve depresyondur. Freud, melankoli için üç önkoşulun nesne kaybı, kararsızlık ve kendi kendine dönüş olduğunu göstermiştir (Köknel, 2005, 142).

Kişinin öfkesi ve hayal kırıklığı gerçek nesneye dönecek yerde kişiye dönecektir. Depresif öfke depresif duygudurum altında yatmaktadır. Geleneksel psikoanalitik kuram temelinde Abraham melankolia patogenezindeki beş etkiyi şöyle sıralamıştır: Ağız erozyonu aşırı yapısal yatkınlıktır; psikoseksüel gelişimde sözlü dönem saplantısı; çocuklukta aşkla ilgili erken ve tekrarlayan hayal kırıklıkları; ilk önemli gelişimsel hayal kırıklığı, oidipal dileklerin çözülmesinden önce ve daha sonraki hayatta birincil hayal kırıklığının tekrarlanmasından öncedir. Güçlü aşırı dedikodusu yüzünden agresif hislerini ifade edemeyen kişi bu duyguları kendine yönlendirir. Dolayısıyla dürtüsel olan burada; id [düşük öz], süper ben [ego] ve ben [ego] olarak bilinen üç sistem arasında bir çatışma (sistem içi çatışma) vardır. Böylece benlik saygısı düşer ve kişi kendisini suçlamaya başlar. Bu arada, kaybolmuş sevginin nesnesini tekrar kazanmak için bu sevginin özü kendine getirilir. Gittikçe daha agresif olan duygular kendine yönelir, benlik saygısı, benlik saygısı azalır, ortadan kaybolur ve oluşan resim baskılar altındadır. Suçluluk duygusu ve aşağılayıcı kendilik duyguları, üstlerin baskılarına dayanamaz ve kendisini yok etmek için intihara yol açabilir. Kişinin kendini öldürmesine veya intihar etmesinin, üst özrün bağışlama isteğinden kaynaklandığı düşünülmektedir (Karancı ve Güleç, 2003, 6).

KAYNAKÇA

Bezirci, A. (1997).Varoluşçuluk, Say Dağıtım, Ankara.

Corey, G. (1991). Theory and Practice Of Counseling and Psychotherapy (4 th. Ed). California: Brooks Cole Pub

Yalom, I., Varoluşçu Psikoterapi, (Çev. Zeliha İyidoğan Babayiğit), Kabalcı Yay., 3.bsk., İstanbul 2001

Koçak, R.& Gökler, R. “Varoluşsal Yaklaşımda Psikolojik Danışma ve Gruba Uygulanışı”, Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. 2, (2008) :91-107

Nuray Karancı, Cengiz Güleç, “Depresyon”, Bilim Teknik Dergisi, Aralık 2003.

Özcan Köknel, Ruhsal Çöküntü Depresyon, Altın Kitaplar, 6.bsk., İstanbul 2005, s, 142.

Senar Batur, “Karışık Anksiyete-Depresyon Bozukluğu: Bir Gözden Geçirme”, Türk Psikologlar Derneği, Türk Psikoloji Yazıları, 1998, 1(1), s.61-62.

Tahir Özakkaş, Bütüncül Psikoterapi, Litera Yay.4.Bsk, İstanbul 2008, s, 282.

Yusuf Alper, Bütün Yönleriyle Depresyon, Gendaş Yay., 2.bsk., İstanbul 2003, s.35-38 abartır, yeterli bir başarı göstermediği halde üstün biri olarak bilinmeyi bekler)

Sınırsız başarı, güç, zeka, güzellik veya kusursuz sevgi üzerine düşler kurar

“Özel” ve benzersiz biri olduğuna ve ancak başka özel veya toplumsal durumu üstün kişiler (ya da kurumlar) tarafından anlaşılabileceğine ya da ancak onlarla arkadaşlık kurması gerektiğine inanır.

Çok beğenilmek ister.

Hak kazandığı duygusu vardır: Kendisinin özellikle kayırılacak olduğu bir tedavi biçiminin uygulanacağı ile ilgili anlamsız beklentileri ya da bu beklentilerine otomatik olarak uyum gösterileceği fikri vardır.

Kişilerarası ilişkilerinde çıkarcıdır: Kendi hedeflerine ulaşmak için başkalarını kullanır.

Empati yapamaz: Başkalarının duygularını ve gereksinimlerini tanıyıp tanımlama konusunda isteksizdir.

Çoğu zaman başkalarını kıskanır ya da başkalarının kendisini kıskandığını düşünür.

Küstah, kendini beğenmiş davranış ve tutumlar gösterir.

Bu makale 8 Mayıs 2024 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Kln. Psk. Bil. Uzm. Canan Sinanoğlu

Kln. Psk. Bil. Uzm. Canan Sinanoğlu ; Lisans eğitimini Atatürk Üniversitesi , uzmanlık eğitimini Yakın Doğu Üniversitesi bölümlerinde tamamlamıştır . Aile Danışmanlığı eğitimini ise  Mevlana Üniversitesi'nde tamamlamıştır Tezini “Evliliklerinden Hoşnut Olan ve Olmayan Bireylerin Depresyon Düzeyleri ve İntihar Olasılıklarının Karşılaştırılması” üzerine yapmıştır. Amerika Birleşik Devletleri Madde Kullanımı Danışmanları Birliği (NAADAC) ve Yakındoğu Üniversitesi’nde Sigara Alkol ve Uyuşturucu Madde Bağımlılığı Danışmanlık Sertifika Eğitimini tamamlamıştır. Psikoterapi eğitimleri , aile ve çift terapisi eğitimleri , cinsel terapi eğitimleri , grup terapisi eğitimleri , hipnoterapi gibi bir çok eğitimlerini tamamlamıştır  .Uzun yıllar Sağlık Araştırmaları  Genel Müdürlüğü , Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü gibi Sağlık Bakanlığı'nın farklı ku ...

Yazarı sosyal medya'da takip edin
youtube
linkedin
instagram
Etiketler
Depresyon nedir
Kln. Psk. Bil. Uzm. Canan Sinanoğlu
Kln. Psk. Bil. Uzm. Canan Sinanoğlu
Ankara - Klinik Psikolog
Facebook Twitter Instagram Youtube